top of page

Parnasizm Akımı


Parnas sözcüğü Yunanistan'da bir dağa verilen Parnassos adından gelir. Esin perilerinin bu dağda bulunduğu, şairlerin bu bölgede yaşayıp şiirlerini yazdıkları öne sürülmüştür.


Sanat anlayışı olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransız şiirinde ortaya çıkmıştır. "Sanat için sanat" görüşü ile şiirler yazılmaya başlanmıştır. Ozanlar sanat yapıtlarını bireycilikten, coşkusallıktan uzak tutmuş ve biçimsel yetkinliğe, salt güzele ulaşmayı amaçlayan yapıtlar oluşturmuşlardır.


Parnasizme geçişte önceleri romantizmin konu ve amaçlarının değiştirilmesi görüşü ortaya atılmıştır. O güne kadar kişisel duyguların, aşkın, coşkuların anlatımı söz konusu iken, artık bunlardan vazgeçilmesi ve yazarın, içinde yaşadığı toplumu ilgilendiren konulara yabancı kalmamasını düşünen yazarlar ortaya çıkmıştır. Halka önderlik edebilecek, yol gösterici olabilecek konuların işlenmesi ve romantizmin sosyal konulara yönelmesini istemişlerdir. Ancak bütün bu görüşlere karşı çıkan, bir başka deyişle romantizmin ilkelerine tepki gösteren sanatçılar ise parnasizmin ilkelerini ortaya atmışlardır.


Parnasistler, işlenecek konularda özgürlükten yana olduklarını, şiirde fantaziyi, egzotizmi, yerel renklerini aradıklarını bunun sonucu olarak da sanatı toplum ve etik için değil, "sanatı sanat için" yapmak istediklerini belirtmişlerdir.


Bu anlayışın öncülerinden Theophile Gautier, 1856 yılında L' Article adlı dergide görüşlerini açıklamış ve "Biz sanatın özerkliğine inanıyoruz. Bunun için sanat araç değil amaçtır. Bizim gözümüzde güzel olan şeyden başka şey amaçlayan sanatçı, sanatçı değildir." diye belirtmiştir.


Sanatta içerik kadar biçimin de önem taşıdığı, bu iki ögenin birbirinden ayrılmaz olduğu görülür. Parnas şiirde anlatımın resimselliği önemli bir özellik olarak yansır. Örneğin Heredia'ın aşağıdaki dizelerinde bir resim tablosu oluşturulmuş gibi farklı renkler birer doğa devinimi olarak aktarılır.


Şiirin biçimsellikte bilimden yararlanması gerektiği düşünülmüştür. Bu konuda Leconte de Lisk "Sanatla bilim birbiriyle yakın ilişkide bulunmalıdır" der. Bu anlayış şiirde duygusallığı bir yana bırakıp dış dünyanın, doğanın güzelliklerini olduğu gibi tanımlamıştır. Bir başka deyişle gerçekçiliğe ön hazırlık yapmıştır.


Parnasizmin temel ilkeleri:

  • Coşumculuğa (romantizme) bir tepki olarak ortaya çıkan parnas şiirde, kişisel duygular yerine nesnellik öne çıkarılmıştır.

  • Parnaslar biçimciliği amaçlamıştır. Biçimin kusursuz, eksiksiz olması gerektiğini ileri sürmüş; şiirde uyumdan çok tartıma, dilin müziğinden çok plastik sanatlardaki biçim güzelliğine önem vermişlerdir.

  • Şiirin nesnelliğinin yanı sıra bilimsel olması savunulmuştur.

  • Coşkunun sanatla bağdaşmayacağı düşünülmüştür. Rastlantısal esinlenmeyle yazmak yerine, klâsiklere özgü bir düzenlilik benimsenmiştir.

  • Bireycilikten soyutlanmış şiir anlayışı öngörülmüştür. Parnaslarda "ben" duygusu coşumculardaki "ben" gibi acılardan söz etmez. Şair kendini anlatırken insanı anlatıyordur.

Parnas şairlerden bazıları şunlardır: Theophile Gautier (1811 - 1872), Leconte de Lisle (1818 - 1894), Jose - Maria de Heredia (1842 - 1905), Sully - Prudhomme (1839 - 1907), Theodere de Banville (1823 - 1891), Türk yazınından Tefik Fikret (1867-1915).

 

. . . . .

Buğdaylar alacalı ovadan taşmış

Yuvarlanıp dalgalanıp açılıyor serin esen yelde

Ve uzakta bir sapan, göğün üzerinde

Sallanan bir gemiye benziyor

Ayaklarımın altında deniz, erguvan renkli, ufka kadar,

Mavi ya pembe ya menekşe ya renk renk

Ya da gelgitin dağıttığı koyunlar örneği ak

Uçsuz bucaksız bir kır gibi yeşermekte

Ve deniz kuşları gelgitin peşinde

Altın bir dalganın şişirdiği olgun buğdaylara doğru

Sevinç çığlıklarıyla döne döne uçuyor

Karadan kalkan balımsı bir yel

Kanatlı esrikliğin ardında kelebekleri

Kelebekten çiçeğe durmuş okyanusa serpiyor.

Heredia

(Çeviren: Semiramis Kantel)


bottom of page